
Elif Mirmahmutoğlu
Sade Ve Sadece
Tolga Şardan’ı yakın tanımam ama Ankara’da bir dost meclisinde denk gelmiştik bir kez. Sade ve sadece gazetecilik yapan değerli bir isim ortak samimi dostlardan da dinledim onu. Yıllar yılı marka değerini yükselttiği “Milliyet Gazetesi’ndeki haberlerini okumuştuk. O Milliyet ki iki satırla anmadı haberleştirmedi bu haksız göz altını. Bu ‘Milliyet’; o ‘Milliyet’ değildir artık. Geçen gün tutuklanırken “Sadece gazetecilik yaptım” derken dolan gözleriydi kartviziti…Türkiye basın tarihinde akışa yön veren polis adliye dosyalarını haberleştiren bir kalemdir kendisi.
Bizim ülkemizde kabul gören genel-geçer bir yaklaşım vardır ya hani. Bu yaklaşımı restoran tabelalarında görebilirsiniz. Mesela simitçi ama dükkânın köşeye de tavuk döner tezgahı kurmuş. “Simit Dünyası--- Tavuk Döner Bulunur” ya da şöyle “Pizza-Pide-Döner-Lahmacun vs vs…” salonları gibi … Hamburger de var İskender de … Oysa iyi olduğun, uzman olduğun konuda kalmalı, o yemekte o türde ısrar etmelisin. Yıllar yılı beyaz yakalı sahte tebessüm merkezleri plazalardaki iş tecrübesine son verip heybesindekileri paylaşan Kaan Sekban hikayelerinde de denk gelebilirsiniz bu konuya. “Her işi yaparım” minvalindeki öz geçmişleri inceleyen insan kaynakları müdürünün “Sizi arıyor olaCAĞIZ” derken yüzünün aldığı ifadeyi nasıl da güzel canlandırır Sekban.
Kamu ve özel sektör de yakından gözlemlediğim bir tespitimi paylaşmak isterim yeri gelmişken. Arkadaşım olan bir İK uzmanıyla da bu konuyu değerlendirmiştik. Üst düzey yöneticilerin ya da büyük şirketlerin İK Müdürü seçerken ilk kriteri şirketin çıkarlarını gözetmesi işine hâkimiyetidir elbette ama ikinci kriterleri nedir acaba? Olabildiğince personelden uzak duran “Üstten” bakan bir tavır sergileyenlere +1 mi yazılıyor anlamış değilim. Ya da onlar “Mesafe” nin tanımını yanlış mı anlıyor? Elbette bir mesafe olmalı. Ki iş, aşk, aile tüm anne -baba-çocuk tüm ilişkiler için mesafenin çok kıymetli olduğuna inanan bir insanım. Orası ayrı başlık ama mesafe ayarı, o tarz çok önemli. Kamu mesaimde üst yöneticisine giderken elleri titreyen kapıkulu askerinden daha asker bir İK Müdürü tanımıştım, bir özel sektör mesaimde İK Müdürü şirket hakkında gasp edilen hakkımı aramayacağıma dair dilekçe imzalarken başımda gardiyan gibi duruyordu. Hakkımı arayamayacağımdan değil yorulduğumdan attım o imzayı bu arada... Kendisini hatırladığım son resim bu şekilde mesela zihnimde çok ilginç... Adam Fawer’in cümlesini hatırlatmak isterim; “Yaşadıklarınız unutulur, söyledikleriniz unutulur fakat hissettirdikleriniz asla unutulmaz. Demek ki o kurumsal hayatın kraliçesi hanımefendi başımda iken ben kendimi bir mahkum gibi hissetmişim …
Bir de şöyle kartvizitler vardır uzun uzun şirket ismi yazar veyahut şöyledir “Akademisyen-Araştırmacı-Psikolog.” “Yatırım Danışmanı-Emlakçı-Borsa Uzmanı ” “Turizmci-İşletmeci-Yönetmen” Son zamanların moda işlerine de bakalım “Yaşam Koçu, İlişki Danışmanı , Astrolog …” herkes uzman yeminle. Oto yıkamacı bir internet haber portalı kurup uzun bir kartvizit yaptırabiliyor bu ülkede. Kahvaltılı-yemekli organizasyonlara katılıp eline verilen bülteni yazanlar da var kendilerini “Gazeteci” sananlar!!!Eş kontenjanından meslek örgütlerine üye yapılan PR anlaşması bağlamak için doktor ofislerini büyük klinikleri gezerek reklam kurgulu içerik üretmek değildir gazetecilik. Neyse hep olduğu gibi yazıya Tolga Abiden başladım yine nerelere geldim. Ama artık hayat bana; öz benliğimi beni ben yapan değerleri (Bunların başında yazı stilim geliyor) olanı olduğu gibi kabul etmeyi öğretti. Esasen merkez aynı nokta farklı sokaklardan renklerle konunun özünün altını kalın çizgilerle çizmek benim yaptığım. Sade ve sadece eğitimini aldığı, başka bir alanda da eğitim almış olabilir ama onun üstüne katma değerle yol alan o işi yapan insanların ve o işi severek yapan insanların oranı yüzde 15’ i geçmez bizim topraklarımızda… O yüzde 15’ in içindedir işte sevgili Tolga Şardan. Ben de o dilimdeyim. Dilim deyince şu aralar vergi dilimi daha çok geliyor aklıma ürperiyorum! Neyse Profesyonelliğim olan mecra sayıları değişkenlik gösterse de yine özünde “İletişimci” olmamdır “Gazetecilik” ruhumdur o yetidir, bana kapıları her zaman açan. Sadece gazeteci olamadım veya kalamadım. Mecburiyetler rotamızda değişkenlik yarattı ama kelamdır, selamlardır doğru kurulan iletişim köprüleridir yolumu aydınlatan ve yolu bütünüyle seviyorum.
Velhasıl; uzun süredir cümlelerime uzaktım 28 Mayıs seçimler sonrası bir garip kopuş uzaklaşma kuraklıktı yaşadığım. Kendimi sadece ‘Misafir hikayeleri’ ne odakladığım aylar geçirdim. Birçok insanın yaşadığı durumdu bu biliyorum. Yabancılaştım, uzak hissettim. Aşık olduğum bu coğrafyadan gitme isteği, kızımın gözlerindeki hayal kırıklığı, kontrolsüz göçle ev sahibi olduğumuz ülkede ötelenmekten belki de yazamadım …Sadece “Gazeteci” olan hayatını buradan kazanan Tolga Şardan’ın “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporunda neler var’ başlıklı yazısı ile göz altına alınırken yaşaran gözleridir bu yazının yazılma sebebi.
Geçtiğimiz günlerde intihar eden Hacettepe Tıp Fakültesi öğrencisi İzzah Elif Zamir Khan, Anadolu Üniversitesi Matematik Öğretmenliği öğrencisi Resul Alan’dır. Yoksulluk ve umutsuzlukla çaresiz kalan ölümü seçen öğrencilerdir ..Kütahya’dan dikkatli bir okurun ‘Sizin gözünüzden bakmayı özledik yazınız lütfen’ mesajıdır . İtalya’da düzenlenen Piano Academy Eppan piyano yarışmasında ‘Michelangeli Ödülü’ nü kazanan Can Saraç’tır. Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımıdır…Rusça bilmeden anlaştığım ‘sizden çok şey öğrendim’ diyen Rus ekip arkadaşımdır. Umut mücadele direnç samimi akıtılan gerçek gözyaşlarını kendimce anlatma çabamdır. Zira bu 3 yıldır yazmaktan onur duyduğum penceretv.com.tr deki son köşe yazım … Ama ‘son yazım’ değil elbette çok sevdiğim DİRENÇ röportaj serime devam edeceğim hazır ‘yaz’ sezonu da bitmişken … Çünkü bir direnme sanatıdır onurlu yaşamak. Sadece gazeteci Tolga Şardan’a….