
Hande Turan Abadan
Haydi Hep Beraber…
Salgına, resmi olmayan gerçek rakamlara göre 8,5 milyon işsizimizle zaten dibe doğru uçuşan ekonomimizle yakalandık.
Hazinemiz israfa, yolsuzluklara, yanlış idareye daha fazla dayanamamış, daha geçen yıldan bütçemiz milyarlarca lira açık vermişti bile.
***
Günümüzde yukarı doğru uçuşan döviz kurunu düşük tutmak için ise Merkez Bankası salgından önce rezervleri tüketmişti. Kefen parası bile gitmişti.
Salgına işte böyle yakalandık. Salgınla birlikte Azrail’in nefesini ensemizde hissettik. Hayatı eve sığdırmaya çalıştık. Tabii tuzu kuru olanlar…
Tuzu yaş olanlar ise enselerindeki Azrail’e rağmen ekmek parası derdiyle yollara düştü. Düştü düşmesine ama yine de esnaf müşterisizlikten kepenk kapatmaya başladı bu sefer.
Çünkü vatandaşın cebindeki para da erimişti çoktan.
***
Cebinde parası olan vatandaşlar ise ihtiyaçlarını karşılayacak dükkân bulamaz oldu. Çünkü, resmi olmayan gerçek rakamlara göre, salgın döneminde 700 bin esnaf dükkan kapatmıştı.
Karşılıksız olarak tek kuruş alamayan esnaf ayrıca “faizle” kredi imkânına kavuşmuş, borçlarını ödeyemeyince de yine “faizle” 3 ay borç erteleme hakkına kavuşmuştu.
Esnaf sevinçliydi…
***
Aslında halkımız yıllardır “katılım bankacılığı” adı altında güya faiz vermeyen ve tertemiz bir bankacılık sistemiyle tanışmıştı. Halk da memnundu… Faiz almıyordu. Ama esnafa faizle borç veriliyordu.
Kepenk açamadığı için ya da açsa da dükkanını çeviremediği için aldığı borcu ödeyemeyince de yine faiz faiz geri ödüyordu. Ama olsundu… İçi rahattı. Kendisi faiz almıyordu. Sadece faizle ödüyordu…
Zaten artık katılımcı olmayan bankalardan bile “tereyağından kıl çeker gibi kredi alınabileceğine” dair kamu spotları da yoktu.
Galiba bu da olmamıştı.
Ama olsundu. Bir süreliğine durumu idare etmişti.
***
O halde, bu sefer SMS yoluyla para toplanabilirdi. Şu ya da bu bahaneyle halkın duyguları sömürülebilir ve de bağış yapmaya teşvik edilebilirdi. Ama bir süreliğine devam eden IBAN çağrıları da yapılmaz olmuştu.
Galiba bu da olmamıştı…
***
O zaman, son çare müminlere seslenmekteydi.
Bu oldu.
Hep beraber acıyı bal eylememiz istendi.
Çünkü bizler bu dünyevi hayatın albenisine kendimizi kaptırabilir, maazallah dünyamızı da ahiretimizi de kaybedebilirdik. Bu olamazdı!
O halde, varlıkta şımarmamalı, yoklukta ise sabretmeliydik.
Yoksa halimiz dumandı.
Dünya tarlasına iyilik ekmeliydik ki ahiret hasadında iyilik toplamaya devam edebilelim.
Zaten tam da salgın günlerinde Karadeniz’de doğalgaz bulmuştuk. Bu umuttu.. Yarınlara güvenle bakabilecektik artık. Gazımız vardı. Daha vaktimiz de vardı ama olsundu.
Bu, daha büyük keşifler için de umut demekti…
***
O zaman bize düşen acıyı bal eylemekti…
Bakın Hasan Hüseyin ne der bu konuda:
“Bak şu bebelerin güzelliğine
Kaşı destan
Gözü destan
Elleri kan içinde
Kör olasın demiyorum
Kör olma da gör beni…
damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
san kendimizi gütmüşüz
hor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını serçenin
vurduk mu karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana
sen olmasan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık ne
yokluk ne yoksulluk ne
ilenmek ne dilenmek ne
işsiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne
kahrolasın demiyorum
kahrolma da gör beni
kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne
ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni….
Hasan Hüseyin’e özlemim ve saygılarımla…