
Prof. Dr. Yasin Ceylan
Aykırı Düşünceler
İslam düşünce tarihi boyunca, geleneğe aykırı düşen düşünceler, hep ayıklanmıştır. Böyle düşünceleri ortaya koyan düşünürler, itibarsızlaştırılmıştır. Bunun neticesi olarak, düşünce ve kültürel gelenek, diyalogdan çok bir monolog halini almıştır.
Bu tek söylem geleneği, çok önceden, Muhammed’in yaşadığı dönemden itibaren başlar. Peygamber’in Mekke hayatında onu sevmeyen, İslam davasını reddedenlerin sözleri ve şiirleri imha edilmiştir. Çok azı, ancak dolaylı yollardan bize ulaşmıştır. Medine’deki yaşamında, birkaç Yahudi kabile de vardı. Kitap ehli olan bu insanların, Muhammed hakkında ne söylediklerini de bilmiyoruz. Çünkü İslam dinini kabul etmemişlerdi. Mutlaka dayandıkları gerekçeleri vardı. Kur’an’da söylenenler ile Kitab-ı-Mukaddes’in muhtevası arasındaki benzerlikler ve farklılıklar konusunda, iddiaları vardı. Bunları da bilmiyoruz. Çok azını nakletmişledir.
Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde, az çok düşünce özgürlüğü mevcuttu. Ibn Ravendi, al-Ma’arri, Abu İsa al-Varrak gibi düşünür ve şairlerin din konusunda yazmış oldukları eserlerin, sadece adlarını biliyoruz. Çoğu kitabın kendisini imha etmişlerdir. Bu kitaplarda eleştirilere cevap vermek yerine, kitabını kendisini yok etmişlerdir. Yine Emeviler döneminde, resmi görevlerde bulunmuş olan Yuhanna al-Dımaşki’nin, diyalektik bazda yapmış olduğu İslam kritiğine, ancak özet biçiminde ulaşmış durumdayız.
Bu tek düşünce geleneğinin, bir versiyonunu İslam Felsefe tarihinde de görmek mümkündür. Mesela, birbirinden tamamen farklı olan Platon ve Aristo felsefelerini birleştirme, barıştırma, bağdaşlaştırma gibi girişimler olmuştur. Farabi, bu amaçla bir kitap bile yazmıştır. Halbuki, felsefe düşüncesinin temelini zıt düşünceler teşkil eder. Nerede bir tez varsa, ona karşılık mutlaka bir antitez mevcuttur. Bu olmazsa, felsefe yürümez ve kilitlenir. Dinle hiç alakası olmayan Platon felsefesini bir tür teolojiye çevirip, dinsel amaçları için kullanmışlardır.
Aynı tek seslilik, İslam teolojisinde (Kelam) olmuştur. 12. Asırdaki Nizamiye Medresesi (Gazali rektördür) öğretisinde, Sünni İslam ortadoks, meşru mezhep sayılırken, diğer tüm itikat mezhepleri, sapkın ilan edilmiştir. Bu durum, Selçuklular ve sonra Osmanlılar yönetimince tescil edilmiş ve resmiyet kazanmıştır.
Şunu demek istiyorum: Gelişmiş kültürlerde, medeniyete zemin olmuş, dünya düzeni sistematiğinde, fikirlerin seyri, monolitik değil, diyalektiktir. Bunun bir anlamı, aykırı (heteredoks) düşüncelere imkân sağlamaktır.
Ne yazık ki, bu tek seslilik, tek düşünce, ‘farklılığa hayır’ geleneği, halen devam etmektedir. Medeni dünya, çok sesliliğe asırlardır kucak açmışken, biz hala, eğitimde, siyasette, inançlarda teki söylemi, devam ettiriyoruz.
Bu, bir marifetmiş gibi tekrar edip duruyoruz.