
Prof. Dr. Yasin Ceylan
Dil Kullanım Alanları
Bir milletin yaşam kalitesini, kültürünün kapasitesini, kullandığı dilden anlamak mümkündür. Bir dil, farklı dillerdeki dinamik kavram yeniliklerine karşılık verebiliyorsa, toplumsal yaşamdaki değişik uğraş bölgelerinde, ayrı bir jargona imkân veriyorsa, o dilin bir medeniyet dili olma şansı vardır.
Bir dil, farklı iş semtlerinde, kendine öz kelimelerle kullanılır. Bir inşaat şantiyesinde, makine tamir atölyesinde, tasarım çalışma salonunda, kullanılan diller aynı dilin değişik versiyonlarıdır. Bir semtin kavramlarını ve onları temsil eden kelimeleri, başka bir semtte kullanamazsınız. Nasıl her oyun, kendi kuralları ile varsa, her beşeri aktivite de, kendi kelime torbasıyla farklılığını korur.
Bir dide iki tür kelime bulunur. Nesnelerin adları ve kavramların adları. Nesnelere ad vermek, zor bir iş değildir. Doğa nesneleri dışında, insan ürünü objelerin adları, genelde hangi kültürün dilinde üretilmişse o dilde verilen adlar kullanılır. Türkçedeki otomobil parçalarının hemen tümü, Fransızca kelimelerden oluşur. Ayrıca, hukuk terminolojisinin büyük kısmı, Arapçadan gelmedir.
Ne var ki, kavramlara ad vermek kolay bir iş değildir. Yani nesne adları üzerinden yapılan düşünce sekmelerine ad vermek kolay bir iş değildir. Bu amaç için dilin, yeni kelimeler üretimine uygun olması gerekir. Her dilde böyle bir kolaylık olmayabilir. Bir de bu sekmelerin ilişkileri üzerinden, ihdas edilen yeni kavramlar vardır. Felsefi düşünceler, bu tür ikinci derecede soyut kelimler kullanılarak ifade edilir.
Bir de bir kültürün dilinden diğer bir kültürün diline aktarılan kavramlar vardır. Bu gayet zor bir iştir. Bu zorluğa Fransız (19-20. Asır)romanlarının Türkçeye ve Arapçaya çevirilerini örnek verebiliriz. Fransızcada var olan, bilhassa erkek-kadın romantik ilişkiler konusundaki kelimelerin karşılığı, Türkçe ve Arapçada bulunamamıştır. Ortak kavramlardaki nüanslar, bir dilde varken, diğer dilde bulunamamıştır.
Dille ilgili diğer bir konu ise dilin dikey, derinliğine kullanılmasıdır. Bu kullanım, genelde soyut kavramlarla olur. Vasat ortamlarda kullanılmaz. Üst seviyede eğitim almış kimselerin bilimsel toplantılarda kullandıkları dil, bu tür bir kullanımdır.
Başka önemli bir konu ise farklı dillerde yazılmış kitap çevirileridir. Batı dillerinden Türkçeye çevirilerde karşılaşılan zorluklarından biri, Türkçede ‘iyelik zamiri’nin’ olmayışıdır. Osmanlıcada, Farsçadan alınmış “ki” zamiri vardı. Modern Türkçede, bu kaldırılıp yerine bir kelime konmayınca, çeviri zorluklarına yol açmıştır. Mesela, Batı dillerinde, hatta Arapça ve Farsçada, isimden sonra gelen sıfat cümleleri, Türkçede isimden önceye geliyor. Bu cümleler uzun olunca anlam zaafına yol açıyor. Benim bir önerim, Türkologların bir araya gelip buna bir çözüm bulmaları ve iyelik zamirinin yerine geçecek bir kelime üzerinde anlaşmalarıdır.
Türk dili üzerinde hassasiyetle duran uzmanların ortak bir kaygısı var: Öz Türkçe kelimeler kullanmak. Ben de bu kaygıya ortağım. Ne var k, bazılarında bu, bir takıntı halini almıştır. Her türlü yabancı kelimeyi Türkçeye bir saldırı olarak algılayanlar var. Bu kadarı yanlıştır. Yabancı kelimeler bulundurmayan bir dil yoktur. Gelişmiş Batı dillerin hepsinde yabancı kelimeler vardır. Dildeki yabancı kelimelerin temizliğini, biraz da zamanın akışına bırakmak gerekir.