Prof. Dr. Yasin Ceylan

Prof. Dr. Yasin Ceylan

FEN Mİ? EDEBİYAT MI?

Eğitimde ikisi de var. Ama hangisi ne kadar var, sorgulamak lazım. Edebiyat denilince, aklımıza edebiyatçılar ve yazdıkları kitaplar gelir. Bunlar, şiir, nesir, roman, hikâye, tiyatro gibi eserlerdir. Yazarın hayatı da edebi kültüre dahildir. Ayrıca, tarih kitaplarını, felsefeyi, sanatın her türünü edebiyat alanına alabiliriz.
Fen dışındaki tüm etkinlikleri edebiyat kategorisine alırsak, müzik, hitabet gibi şeyleri de sayabiliriz.
Fenden kastımız ise pozitif bilimlerdir. Matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi. Günümüzde bu bilimler, kendi aralarında birçok dala ayrılmışlardır.
Şimdi, eğitim kurumlarında, bir öğrencinin dünya görüşünü oluşturan bu iki öğeden hangisi ne miktar öğretiliyor? Bunu belirlemek kolay olmamakla birlikte, bunların etkisini, üniversite bitirmiş bir gencin dünyaya bakışında, insanlara karşı davranışlarında, görmek az çok mümkündür. Başka bir deyişle, bu genç, doğaya, dağlara, derelere, sokaktaki insanlara bir roman yazarının gözlükleriyle mi bakıyor, yoksa bir fizikçi gözüyle mi bakıyor? Bu çok önemlidir. Çünkü bu bakış, bir bakıma, kültürün rengini de belirler.
Edebiyat eğitiminin özünde, geçmişteki hadiseler var. Yani şimdiki zamandan önce yazılanlar, söyleneler, çizilmiş tablolar, heykeller, müzikler gibi. Edebiyat, bir bakıma geçmişin yaşatılmasıdır. Bu sebeple durağandır. Bunun eğitiminde, bu edebi miras, hangi dilde yazılmışa o dilleri öğrenmek gibi bir gereklilik de söz konusudur. Batı’da bu diller, Grekçe ve Latince, Doğu’da Osmanlıca, Arapça ve Farsçadır.
Fen eğitimine gelince, bu genelde, şimdiki zaman ve gelecek zamanla ilgilidir. Dinamiktir.  Bilim ve teknolojinin bugünkü seviyesinin öncesi de söz konusu olabilir. Ancak bu, eğitimin konusu değildir. Sadece, bilim tarihi açısından bazı akademisyenlerin merak konusu olabilir.
Şunu söylemek istiyorum: Edebiyat, geçmişteki bilgileri, etkinlikleri öğrenmekten ibaret iken, fen eğitimi, şimdiki zamanın ve geleceği belirlemenin bilgisidir.
Fen bilimlerini edebiyattan ayıran bir husus ise, edebiyatta, sübjektif düşünce ve duyguların her çeşidi varken, fen bilimlerinde objektif bakış açısı esastır. Yani, şiirde, romanda, hatta tarih yazımında, şairin, yazarın kişisel düşüncesi, duyguları, eğilimleri işin içindeyken, bilim insanında bunlar pek olmaz. Doğru sonuçlara varmak için objektif, duygulardan arınmış olarak, konusuna eğilmek zorundadır. Bunun sonucu olarak, bilim eğitimini alan bir gençte, nesnelere ve olaylara tarafsız bakmak, objektif olmak gibi bir alışkanlık gelişir.

Diğer bir husus ise rasyonelliktir. Bilimlerde nedensellik ilkesi esas olduğundan, sebep sonuç ilişkisi bilim insanının güvendiği önemli bir formüldür. Fen eğitimini alan insanlar, mantığa dayanmayan, nedensellik kuralına uymayan söz ve inançlara itibar etmezler.
Bunun dışında edebiyatta, sanatta ‘deha’ önem kazanırken, fen bilimlerinde metot esas alınır. Başka bir söylemle, resimde, müzikte, heykeltraşlıkta ‘deha’ fevkalade önem kazanır. Bir dâhinin eseri biriciktir. Önü arkası kapalıdır. Klasik bir değere sahiptir. Taklit edilemez. Michelangelo’nun Musa heykelini taklit eden olmamıştır. Zamanın geçmesi önemini azaltmaz.
Fen bilimlerinde ise, ‘deha’ gerekmez diyemeyiz. Ancak Galileo, Newton, Einstein gibi bilim insanları, gerçekten dahi kimselerdi. Ancak onların çalışmalarından yararlanan, metotlarını kullanan bilim insanlarının, dahi olmaları da gerekmemiştir. Bilimsel araştırmalardan, laboratuvar deneylerinden çıkan teknolojiye gelince, bu alanda her tür insanın katkısı vardır. Bir motor dizaynını yapan mühendisten tutun, bir tekerin bijonunu sıkan işçiye kadar. 
Sonuç olarak şunu demek istiyorum: Eğitimde (aslında öğretimi kastediyorum) geçmişin mirası olan edebiyat ağır basarken, şimdiki hayatımızı temeli olan fen bilimlerinin eğitimi hafif kalıyor. Böyle olunca, bu eğitimi alan nesillerde, mantıklı düşünce, rasyonellik, objektif bakış, oluşmuyor. Dinsel inançlara, hurafelere, geleneklere yatkınlık artıyor.

Not: Bu makaleyi yazarken, Bertrand Russell’in ‘The Place of Science in a Liberal Education (1913) adlı makalesinden yararlandım. Ruhu şad olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar