Prof. Dr. Yasin Ceylan

Prof. Dr. Yasin Ceylan

Filozof Kimdir?

Felsefenim ne olduğu, hangi konuları işlediği hususunda yazılmış makale ve kitaba
rastlamak mümkün olmasına karşın, 'filozof kimdir?' sorusuna cevap veren pek az literatür
mevcuttur. Bu farklılığın bir nedeni, filozofun, felsefe yapan fonksiyonu yanında, yaşayan
bir insan olarak diğer aktivitelerinin de hesaba katılmasıdır. Çünkü filozof, sadece
düşüncelerinden ibaret değildir. Felsefi düşünce, filozofun yaşamakta olan yaşantıyı
yansıtmaktan çok, ideal bir yaşamı resmedebilir. Her felsefi düşünce, düşünürün yaşadığı
dönemdeki büyük hadiselere karşı tepkisini de içermeyebilir. Çünkü düşünür, etrafında
olup-bitenden kendisini tecrit edip, yalnız kendisinin kurguladığı bir dünyanın sorunlarıyla
cebelleşebilir de. Kimi filozof, kendi tutku ve kompleksleriyle yaptığı mücadeleyi kaybettiği
halde yazılarında, mükemmel bir şahsiyetin profilini yansıtabilir. Bu yüzden bir filozofun
zihinsel ürünlerine müptela olan bir okuyucu, o kişinin gerçek hayattaki siciline baktığında
düş kırıklığı yaşayabilir. Yazdıklarının veya okurlarına önerdiklerinin tersini yapan bir
düşünürün düşüncelerinin değeri nedir? Yoksa bir düşünceyi ele alırken, düşünürün yaşam
biçimini de mi hesaba katalım?
Bazı düşünce ve teori türlerinin düşünürün yaşantısıyla pek ilgisi olmayabilir. Doğa
bilimleri alanında teori üreten bir bilim adamının günlük yaşamını, politik eğilimlerini ve
insan olarak zaaflarını, ürettiği teorinin sonuçlarıyla ilişkilendirmek anlamlı olmayabilir. Bu
alandaki teorilerin geçerliliği o alanla ilgili kriterlerle olur. Ancak özellikle teknolojiye
dönüşecek bilimsel teorilerde bilim adamının niyeti ve amacı, onun insan olarak
değerlendirilmesinde bir veri olarak kullanılabilir.
Halbuki filozofun hareket alanı sadece bilim ve sanat gibi sınırlı konular
olmadığından, bu aktivitelere bile insanın bütünlüğü açısından baktığından, onun,
insanlığın geldiği nokta ve gitmekte olduğu yön konularında ortaya attığı görüşler farklı bir
değerlendirmeye tabidir. Bu görüşlerin tutarlılık derecesi, bilimsel teorilerde olduğu gibi ne
laboratuvar ne de bir çoşkulu hitabete teslim olan kalabalıkların tezahüratıdır. Bu sebeple,
çok farklı bir durum arz eden felsefi düşüncenin, insan mutluluğuna katkısının tespiti gayet
zordur.
Orta Çağda, felsefe mahfillerinde revaç bulan ve müzakere edilen birçok felsefe
teorisinin, insanın mükemmele doğru gitme misyonuna katkıda bulunmadığı ve hatta sekte
vurduğu, çağdaş filozofların ortak kanaatidir. Orta Çağ düşünürü tanrı, akıl üstü bilgi, ve
ölüm sonrası hayat gibi konulara zihinsel enerjilerini tüketerek insanın gerçek yaşamından
uzaklaştılar ve ona mutluluk yerine sanal varlık alanları sundular.
Günümüz felsefi akımların bir kısmında da insan yaşamından uzak, doğruluğu veya
yanlışlığı insan mutluluğu yönünden bir önem taşımayan konuları tartışan kitap ve makale
yayınlanmaktadır. Hatta bazı ihdas edilmiş felsefi sorunsalın, dünyada, ancak birkaç felsefe
profesörünü ilgilendirmekte, başka okuyucusu bulunmamaktadır. Diğer taraftan, klasik
felsefe konuları, zaman içerisinde, bağımsız farklı disiplinler olarak ortaya çıkmaktadır.
Mesela, dil felsefesi ve siyaset felsefesi, son zamanlarda dilbilim siyaset bilimi alanları
haline gelip felsefe konusu olmaktan çıkma eğilimi göstermiştir. Bu yüzden, metafiziğin
cazibesini yitirdiği günümüzde 'filozof hangi konularla uğraşır?' diye sorulursa buna kolayca
cevap vermek mümkün değildir.
Filozofun uğraş alanı ve bilim adamları arasındaki yeri ile ilgili bu belirsizliğe
rağmen, bu kelimenin taşıdığı tarihsel kimlik, onun en azından ne olmadığını bize az çok
göstermektedir. Mesela büyük filozofların hemen hapsinin ortak bir vasfı, insan olma
sınırını zorlamamaları ve insanüstü bilgiye yeltenmemeleridir. Halbuki, insan olmanın
temel sorunlarıyla uğraşan başka kategorideki kimseler, çoğu zaman insanüstü bir
kaynaktan bilgi aldıklarını ileri sürmüşlerdir: Din kurucusu peygamberler ve bazı devlet
adamları gibi.
Günümüzde, insanlar ve kültürlerarası ilişkinin çok yoğun olduğu bir dönemde, bir
filozofun, sağlıklı düşünmek adına kendisini toplumdan uzaklaştırıp münzevi bir hayatı
seçmesi ve böyle şartlarda insanlar için faydalı fikirler üretmesi nasıl kuşku götürürse,
kendisini günlük olayların seyrine bırakıp bilincini dağıtan, olaylara ve insanların bu
olaylardaki rollerine biraz uzaktan bakıp gözlemleme şansını bulamayan bir düşünürün
düşünceleri de bütünsellikten yoksundur.
FİLOZOF KİMDİR?
Bir tabibin insan sağlığına yapacağı katkının birincil şartı, sağlıklı insanın ne demek
olduğunu bilmesidir. Sağlıklı insan tarifinde, bir eksikliği kabullenmesi veya bir sağlık
ilkesinden taviz vermesi, onun, insan sağlığına katkısını şüpheli hale getirir. Bunun gibi,
sağlıklı ve dengeli düşünmeyi denememiş ve bunun önündeki psikolojik engelleri
yıkamamış bir insanın düşüncelerini 'doğru' ve 'geçerli' reçeteler olarak sunması insanlık
kültürünün evrilmesine engeldir. Bu nedenle 'her fikir kutsaldır' iddiasına katılmıyorum.
Ama 'her fikir söylenmelidir' tezine bir şartla katılmak mümkündür. O şart şudur: Doğruluk
ve erdemliliğin egemen olduğu, bir toplumdaki aktif zihinlerin şu veya bu şekilde eğilip
bükülmediği bir ortamda her türlü düşünce söylenebilmelidir. Çünkü böyle bir zeminde
yanlış ve zararlı zihinsel ürünler yer bulamayacak, sadece mevcut doğruların daha da
güçlenmesini sağlayacaktır. Bağışıklığı sağlam bir bedene mikropların kolay zarar
veremeyeceği gibi. Teorik doğruların tam yerleşmediği ve zihinlerin daha çok dogmalarla
hareket ettiği ve etik erdemlerin hedef edilmediği bir dünya görüşünde bir entelektüelin ilk
misyonu bu temel yanlışları düzeltmeye çalışmaktır. Onun bir sofist gibi, ve sanki başka
bir kültürde yaşıyormuş gibi, doğrularla oynamaya, soyut kavramları keyfi kullanarak
zihinleri bulandırmaya ve sırf malumat stokunu teşhir etmek aşkı uğruna etik erdemleri
sorgulamaya hakkı yoktur. Böyle patolojik bir beynin söz ve yazıları sadece zarar verir.
Çünkü her şeyden önce, bu beyinden çıkan yanlışların çarpıp yıkılacağı ortak bir doğruluk
ağacı henüz güçlenmemiştir. Doğruların ve erdemlerin kök salmadığı kültürlerde, inançlara
ve karizmatik kişiliklere bağlılığın yoğun olduğu bir 'dünyaya bakışta' doğası bükülmemiş,
düşünmek isteyen bir bireyin önünde dağ gibi duran görev, önce bu yanlışı düzelmek ve
eksikliği telafi etmektir.
Siyasetçi-kitle ilişkisi veya aydın-halk ilişkisinden farklı olarak filozof-yurttaş ilişkisi
doğrudan değildir. Filozofun eleştirel analizleri, sokaktaki insan için kolay anlaşılır
olmadığından bu analizler, yeni bir dil kullanılarak aydın ve entelektüeller aracılığıyla
kitlelere ulaştırılır. Bu sebeple, halk yığınlarına doğrudan hitap etmeye yeltenen bir filozof,
ya yanlış anlaşılmaya, ya da düşüncelerini ifade etme çabasından ziyade, şahsını öne
çıkarma ve tımar edilmemiş komplekslerini doyurma çabasındadır.
Felsefi düşünceler tarihinde, sistem üreten ve yeni bir dünya görüşü ortaya atan
filozoflarda gözlenen ortak bir özellik, düşüncelerini, insanlığı kurtarma amacıyla ifade
etmemeleridir. Çünkü, bilim ve teknoloji alanlarından farklı olarak, sosyal disiplinlerde ileri
sürülen teorilerde, insanlara hizmet ve mutluluk getirme iddialarının kanıtlanması gayet
zordur. Bu sebeple filozof, görüşlerinde pek ısrarlı değildir. Bir ısrar görünürse bile bu
subjektif bir görüşün ifade etme meşruiyetini geçemez. Bu sebepledir ki, bir filozofun kendi
çağdaşı olan veya bir nesil sonraki okuyucuları, çoğu zaman o filozofun düşüncelerine
filozoftan daha fazla inanırlar ve ürettikleri yeni gerekçelerle savunurlar. Diğer taraftan,
düşünceleriyle mevcut zihniyette devrim yaratan ve kendilerinden sonraki nesilleri uzun
zaman etkileyen filozoflar, bir taraftan köklü düşünceleri nedeniyle bağımlıları nezdinde
büyürken, diğer taraftan, düşüncelerindeki yüksek cazibeden ötürü yeni ve farklı
felsefelerin doğmalarını engellerler. Aristo ve Kant bu türden filozoflardır.
Filozofu düşünce üretmeye, çağdaşlarıyla yollarını ayırmaya sevk eden dürtünün
insanlığa hizmet aşkı olmadığını söylemiştik. Ancak böyle bir hizmet vaki olmuşsa bundan
mutlu olacağı da doğaldır. Çünkü, herhangi bir filozofun kötü niyetle düşünce üretmesi
mümkün değildir. İyi niyetinden son derece emin olan bir filozof, ortaya koyduğu teorilerin
mutlaka insanların yararına olacağından emin değildir. Bundan emin olanlar, din kurucuları
ve ideologlardır. Bu kimseler iyi niyetlerine güvenerek ileri sürdükleri dünya görüşlerini de
tavizsiz savunmuşlardır. Bu dünya görüşleri, sağladıkları birkaç fayda karşılığında
kendilerinden sonra, acımasız fanatiklerin elinde çeşitli zorbalıkların ve despotizmin
zeminini oluşturmuşlardır.
Filozofun kendisi için biçtiği misyon, doğru, iyi ve güzel olarak bir kültürde mevcut
olan kavramları sorgulamak ve bu alanda yeni açılımlar sağalmaktır. Onu, düşüncelerini
yazmaya ve açıklamaya sevk eden şey, bu alanlarda düşündüklerinin daha faklı ve yeni
şeyler olduğunun farkındalığıdır. Tanınmış olmak ve şöhret, bu ana misyonun sadece bir
yan ürünüdür.
Filozof, insanlığın tarihsel seyrinde, çeşitli aktiviteler ortaya koyarak kendi doğasından
kopup yabancılaşması durumunda bu yabancılaşmayı tesbit ve teşhis eden kişidir.
FİLOZOF KİMDİR?
Bu bakımdan, insan bütünlüğünün temsilcisidir. Çetin dönemlerde, değerler çatışmasının
yarattığı krizlerde yegâne hakemdir.
Bu hakemlik statüsü, dünya kültürlerinin birbirine yaklaştığı, kıtalararası ulaşımda,
zaman ve mekânın kısaldığı çağımızda yeni bir boyut kazanmıştır. Daha önceleri bir
kültürün terbiyesiyle yetişen bir filozofun düşünceleri, yetiştiği kültür referansıyla önem
kazanırken, geleceğin filozofun referansı evrensel bir kültür olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar