Prof. Dr. Yasin Ceylan

Prof. Dr. Yasin Ceylan

Kaybetmek

(Bir anı)

Çok gençtim. Tanıdığım akademisyen büyüklerim, bir araya gelip bir kooperatif kurmuşlardı. Bodrum yakınlarında, deniz kıyısı boyumca büyük bir arsa aldılar. Ben de ortak olmak istedim ama param yoktu. Bırakın ortak olmayı, ay sonunu getirecek bir gelirim bile yoktu. 

Baktım, aldığım maaş bir şeye benzemiyor, istifa edip yurtdışına çıktım. Kooperatif yönetimine bin dolar gönderdim, beni de ortak edin dedim. Ortak ettiler. Yurda döndükten sonra, biz ortaklar, bir otobüs kiralayıp arsamızı görmeye gittik. Yolu olmadığı için bir tekne kiraladık. Ancak denizden varabildik bu yeni yerleşkemize. Kocaman bir zeytinlikti. İşte burada yazlıklarımız olacak. Denize gireceğiz, çocuklarımız, bu kumlarda oynayacak dedik.

Yirmi yıl sonra, bu beklentilerimiz gerçekleşti. Yüzlerce ev, deniz ve oynayan çocuklarımız.

Asıl anlatmak istediğim şeye geliyorum. Kooperatif ortakları olarak, her sene kongre yapıp toplanıyoruz. Yaşı, babamın yaşından fazla olan bir hocamız vardı. Hiç kongreleri kaçırmazdı. Bir kızı vardı annemden büyük. O da ortak. Ancak bu hoca, hepimizden daha heyecanlıydı. Öyle büyük bir coşkuyla, yazlık hayalini yaşıyordu ki, hayret ederdiniz. Bir kongrede yan yana oturuyorduk. Ona hitaben:

Hocam, bakıyorum çok şevkli ve heyecanlısınız.

Hoca zekiydi. Ne demek istediğimi anlamıştı. Şöyle konuştu:

Bak oğlum, ben, uzun yaşayan bir aileden geliyorum. Annem, babam, amcalarım, dayılarım hepsi 100 yaşını geçtiler.

Cevabımı almıştım. O zaman 80 yaşlarında olan Hoca, genç sayılırdı. Fazla sevinç, coşku normaldir dedim.

Ne var ki, Hoca 100 ü bulamadı. Bir-iki yıl sonra, mikrop kaptı ve öldü.

Ölmeyenler de sonra öldüler. Benim gibi, o zamanlar genç yaşta olup,   yaşamaya devam edenlerin çoğunun da yazlıkları, ellerinden çıkmış durumda.

Benimki de elimden çıktı. Yirmi yıl boyunca, maaşımdan taksit ödediğim, her santimine emek verdiğim yazlık, bir şekilde elimden çıkmıştı.

Üç sene önce, bu yerleşkeye uğradım. Yöneticilik yapanlardan, hayatta kalmış olan tek kişiyi, evinde ziyaret ettim. Çok yaşlanmıştı, hastaydı. Geçen gün, onun da ölüm haberini aldım. Ölmüş olan komşularımın evlerine gittim. Eşlerine başsağlığı diledim.

Sonra, o büyük kafemize gittim. Tanıdık kimse bulabilir mıydım diye merak içindeydim. Gözlerimi evirdim, çevirdim. Kimseyi tanıyamadım. Genç, yaşlı hepsi tanımadığım kimselerdi. Bir zamanlar, yüzdükten sonra burada oturur sohbet ederdik. Çay kahve içerdik. Tavla da oynardık. Halay çektiğimiz de olurdu.

Sonra, sokaklarını dolaştım. Diktiğimiz ağaçlar kocaman olmuşlardı. Evleri kapatmışlar. Hele evimin, bahçesinin ortasına diktiğim o minnacık palmiye, öyle büyümüş ve uzamıştı ki, hayret ettim. Yıllar geçmişti. Çok şey değişmişti.

Sonra, yerleşkeyi terk etmeden önce, yüksek bir yere çıkıp siteye tekrar baktım. Evlere, ağaçlara ve denize tekrar baktım.

Ben artık bir yabancıydım. Her karışında yürüdüğüm bu sokaklar, sularında yüzdüğüm bu deniz, benim değildi artık.

Sanki sürgün edilmiştim. Birkaç saatliğine izin vermişlerdi eski vatanımı görmem için. İnsanlık adına, dostluk adına.

Önceki ve Sonraki Yazılar