R. Öner Özkan

R. Öner Özkan

Sıcak Para Gelmedi, Fotoğraf Netleşti

Son aylarda baş döndürücü gelişmelere tanık olduk. Bugünden geçmiş aylara doğru okuma yaptığımızda, fotoğrafın giderek netleştiğini görüyoruz: Reformlar, faizler, tümü sıcak para çekmek, yükselen döviz fiyatlarını baskılamak içindi ve sadece olumlu bir tablo çizmenin yabancı sermayeyi çekmeye yetmediği anlaşılınca bant bu hafta sonundan itibaren tekrar geriye sarılmaya başlandı. 

Merkez Bankası Başkanlığına Kasım ayında Naci Ağbal’ın atanması ile başlayan, 20 Mart’ta görevinden alınması ile sona eren, arasına reform sosları serpiştirilerek çekici hale getirilmeye çalışılan bir yemeğin servis edildiği bir dönem yaşadık.  

Dolar’ın Kasım ayında hızla yükselmesi ve 8,50’yi de aşarak gözünü daha da yukarılara dikmesi sonucunda, pandemi dolayısıyla zaten alt üst olan ekonominin daha da savrulmaması için, bu yani döneme geçilmişti. 

Önce Merkez Bankası Başkanlığına Naci Ağbal atandı ve faizler hızla düşürülmeye, ekonomide sıkılaştırıcı önlemlere başlandı. Böylece yurt dışından sıcak para akışı olacaktı. Yabancı sermaye faiz getirisi elde etmek için Türkiye’ye akacaktı. Hatta yeni atanan Merkez Bankası Başkanı Ağbal’ın video konferans yoluyla düzenlediği, ekonomistlerin ve basın mensuplarının soru yönelttiği ilk brifinginde belirttiği gibi, “gelecek olan yabancı sermaye sayesinde döviz bollaşacak ve fiyatı yeterince düşecek, sonra Merkez Bankası, piyasadan döviz satın almaya başlayarak, eriyen döviz rezevlerini yeniden doldurmaya başlayacaktı.”

MB’nın yeni para politikası, yeni politikanın ayaklarından sadece biriydi. Yabancı sermaye, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğuna dair şüphe duyduğu bir ülkeye gelmezdi. Ayrıca ekonomi politikalarının da tutarlı ve uzun erimli olması gerekirdi. Bu kapsamda hukuk, insan hakları ve ekonomi alanlarında reform paketleri açıklandı. “Türkiye, insan hakları alanında, hukukta, ekonomide reformlara gidiyor” vaadinde bulunuldu. MB’nın faizleri arttırarak, sıcak para için daha iyi bir getiri ortamı yaratması, siyasal ve ekonomik alanlardaki bu tabloyla desteklendi.

Reformlar, umulduğu gibi çıkmadı. Aslında hükümetin, yaptığı şeyleri artık yapmamaya başlaması yeterli olacaktı. Yani reformların, “kendisine karşı reform” gibi bir anlamı vardı. 

Her şey, kısa vadede on milyarlarca dolar sıcak paranın ülkeye girmesi ve rezervlerin arttırılması, Dolar’ın artık daha fazla yükselmesini durdurmak içindi.

Parayı elinde tutan yabancı sıcak para sahiplerinin, çizilen bu olumlu tablodan, sözlerden, vaatlerden etkilenecekleri hesap edildi. Ama sermaye, Aziz Nesin’in ifadesiyle “dünyanın en korkak varlığıdır.” İyi bir getiri varmış gibi görünen yerde, elindeki sermayeyi kaybetme riskinin de olup olmadığını hesap eder. 

Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığına atanmasından 3 ay sonra, Şubat ayında, Medyascope kanalında yayımladığı videosunda; Merkez Bankası istatistiklerini esas alarak, bu yeni politikaların uygulanmasından sonra sıcak paranın gelip gelmediğini değerlendirdi. Aşağıdaki ifadeler, videosundan derlediğimiz bir özet:  

“Kasım ayında, MB’nın başlattığı faiz arttırımından sonra Türkiye’ye Devlet İç Borçlanma Senetlerine yani Hazine kağıtlarına gelen yabancı yatırım tutarı 3,7 milyar Dolar, 19 Şubat tarihi itibariyle. Ancak giren paranın Ocak ayından itibaren ciddi biçimde azaldığını görüyoruz. Kurlar düştükçe, gelen para miktarı da azalıyor. Yabancılar ayrıca borsaya yatırım yapıyor. 2021 başından itibaren Borsa’dan çıkış olduğunu görüyoruz. Dolasıyla hem hisse senedi, hem tahvil bono piyasasını birlikte değerlendirdiğimizde, aslında yılbaşından itibaren, sıcak para olarak gelen tutarın sadece 728 milyon dolar olduğunu görüyoruz; iki ayda Türkiye’ye giren para. Türkiye ölçeğinde bir ekonomiyi dikkate aldığımızda, ayrıca gelişen piyasalara olan para girişleri dikkate alındığında, Türkiye’ye giren paranın önemsiz bir miktar olduğunu görüyoruz.”

Kısacası, her şey, reform tablosu çizilmesi, Merkez Bankası’nın gerçekçi para politikaları izleyeceği sözleri, kısa vadede ülkeye Dolar akışı başlatmak içindi. Ama olmadığı, yılbaşından itibaren belirginleşmeye başladı.

Ekonomide, salgının da etkisiyle ters giden işleri düzeltmeye başlamak için bir umut olarak başlatıldı; yine de geçici olacaktı; ama yürümedi. İstenen sonucu vermeyeceği anlaşıldı.

Yeni dönemde izlenecek politikaların ana hatlarını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Çarşamba günü AKP Büyük Kongresi’nde yapacağı konuşmayla öğreneceğiz. Erdoğan Cuma namazı çıkışında, Çarşamba günü yapacağı konuşmanın, “2023’ün adeta manifestosu niteliğinde olacağını” söyledi. Yani uzun erimli bir politikanın ana hatları açıklanacak.

Çarşamba gününe kadar, politika değişikliği anlamında daha neler olacağını ve Çarşamba günü neler açıklanacağını merakla bekleyeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar