Yıldız Aktaş

Yıldız Aktaş

Birlikte İyileşeceğiz

Aldığımız nefesten, çiğnediğimiz lokmadan, içtiğimiz sudan, başımızın üstündeki çatıdan, rahat yatakta uyumaktan utandık…

Sorumlular utanmadı, fırsatçılar utanmadı, iş bilmezler utanmadı, onların yerine de biz utandık iliklerimize kadar…

Yaşadığımız bu toplumsal travmanın ardından acı da, utançta ve öfke de birleştik.

Anadolu’nun kadim şehirleri bilim adamlarının tüm uyarısına rağmen önlemsizliğin kurbanı oldu ve yerle bir oldular…

O yıkılan şehirlerin enkazında kiminin canı kaldı kiminin ailesi

Kimi kimsesiz kaldı yıkıntıların ortasında, kimi sevdiğini kaybetti

Çocukların üstüne yıkıldı şehirler.

Hayatta kalanların da anıları kaldı, kahkahaları, üzüntüleri, gelecekleri enkaz altında…

11 kenti yıkan o fay hepimizin evinden geçti, hepimizin yüreğinden…

Korkuyla sallandık, acıyla yıkıldık, yeniden kalkabilmek için ayağa birbirimize sarıldık

Yaşadığımız bu büyük travmanın içinde küçücük umutlar birleştirdi bizi…

Dünyadan, yurttan depremin yıkıp geçtiği hayatlara bir kar tanesi gibi uzanan yardımlar çığ gibi büyüdü.

İnsanlar yardımlaşmada birbirleriyle yarışır oldu.

Maddi durumu olmadığı için evindeki yorganı yatağı arabasına yükleyip Türkiye’ye gönderen Azerbaycan’dan Server Beşirli bu yardımlaşmaların sembollerinden biriydi

Nazım Hikmet ne güzel demiş “cebimde yoktu yüreğimden verdim” diye…

Yüreğinden verenlerden biri de Güzin hanım. Güzin hanımın hikayesini Yaşa Çocuk Derneği başkanı Selma hanımdan dinlediğimde çok etkilenmiştim. İki defa kanserle giriştiği savaşı kazanmış defalarca düşük yapmasına rağmen ümidini hiç kaybetmeden yirmi beş senedir aldığı, sakladığı bebek eşyalarını depremzedelere gönderen bu güzel yürekli kadın analığının hakkını fazlasıyla vermemiş miydi?

Fransa'daki gurbetçilerden toplanan yardımları, tırıyla dört gün süren ve dört bin üç yüz kilo metre yol kat ederek tek başına Kahramanmaraş'a ulaştıran, 24 yaşındaki tır şoförü Gülfem Zengin. Türk kadınının azminin ve gücünün ispatı değil mi? Tırına atladığı gibi topladığı yardımlarla deprem bölgesine yaraları sarmaya koşmuş Gülfem.  Boşuna dememişler, “Savaş zamanı kınından çıkmayan kılıç ne işe yarar” diye…

Peki Rize’de yetmiş yaşındaki bir teyzenin sırtına vurduğu çuvalı kimseye vermeden yardım alanına kadar sırtında taşıması ve yardım kabul etmemesi, size de “bu topraklarda Nene Hatunlar bitmez” dedirtmedi mi?

Karne harçlığını, kumbarasında biriktirdiği parayı, en sevdiği oyuncağını, okulunda kalem satarak başlattıkları kampanya ile deprem bölgesine kalem paralarını gönderen öğrencilerimizi o küçücük bedenlerinde kocaman bir kalp taşıyan evlatlarımız bile acının ağırlığını hissederek davrandılar…

Geleceğimiz bu çocuklar, Yaşar Kemal ne diyor “Gözleri kocaman çocuklar için değer, mücadeleye değer... Bir hayat pahasına da olsa; değer!..”

Tüm bu felaketin ortasında duyduğumuz, tanık olduğumuz, okuduğumuz yardımlaşma ve paylaşmaya dair yaşanmış hikâyeler insana ve insanlığa olan inancımızı tazeledi…

Toplumsal bütünleşmenin en açık delili bugünler.

Yaşananlardan görüyoruz ki birbirimizden ne kadar uzağa düşürülsek de, yardımlaşmak ve dayanışmak kültürel kodlarımızda var.

Kurumların görevlerini hakkıyla yerine getirmediği, güçlülerin mazlumları susturmaya çalıştıkları, acının görünürlüğünü ortadan kaldırmaya uğraştıkları ve haksızlıkların daha fazla gizlenemediği bir çürümüşlüğün içinde tek bir yürek olduk.

Felaketin yaralarını sarmak çok zamanımızı alacak, bunca acının ardından kolay olmayacak ayağa kalkmak yine de yaşanan tüm bu çaresizlik ve öfkenin içinde birbirine yetmeye çalışan milletimin içindeki o yardımseverlik acının birleştirdiği milyonlarca kalp her biri ayrı bir umut ışığı olup yanmaya devam edecek…

Ve o umut ışıkları yanmaya devam ettikçe;

Birlikte İyileşeceğiz

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum